Yunanistan Ekonomisi ve Halk: SIRADA NE VAR? – Marica Frangakis (İTD 59)


Yunanistan ekonomisi son beş yıldır nüfusun çok büyük bir bölümüne diz çöktüren bir krizden muzdarip. Krizin kökenleri Yunanistan kapitalizminin kendi iç özelliklerinin çok ötesinde yatmakta olup, Eurobölgesi’nin (Eurozone) hatalı inşasını ve küresel finansın gelişmeleri kendi yararına şekillendirmesini de kapsar.

Krizin yönetiliş şekli de Yunanistan ekonomisini deflasyonist bir spirale sokarak sorunu iki nedenle daha da büyütmüştür: (i) borç verenlere ödeme yapmak için borç alınması ve (ii) yaraya tuz basarcasına dayatılan kemer sıkma koşulu. 2000’lerin ilk yarısında genişlemiş olan Yunanistan ekonomisinin dibe doğru derin bir dalışa geçmesi ve geçen beş yılda yaşanan ekonomik çöküşün yüküne Yunanistan halkının katlanması hiç de sürpriz olmasa gerek. Yoksulluk ve eşitsizlik gibi işsizlik de patladı.

Ekonomik ve toplumsal düzeylerde ortaya çıkan köklü değişiklikler kısa sürede siyasi düzeyde de yansımasını buldu; 2009 yılındaki seçimlerde yaklaşık olarak % 5 civarında oy almış olan bir parti, SYRIZA (“Radikal Solun Birliği”nin kısaltması), 2015 Ocak seçimlerinden sonra koalisyona öncülük ederek iktidara geldi. Yeni hükümet iktidara geldikten hemen sonra alacaklılarla müzakere ederek, süregiden insani krizin üstesinden gelecek ve büyümeyi teşvik edecek bir anlaşma sağlamaya çalıştı. Ne var ki, beş ay süren uzun müzakerelere rağmen, Haziran ayının başında ulaşılan anlaşma, bir yandan Eurobölgesi ve IMF’nin inatçılığını, bir yandan da, mevcut güç dağılımı veriyken, tek bir hükümetin Avrupa düzeyinde radikal bir değişiklik gerçekleştirmesinin güçlüklerini ortaya koydu.

Bu makalede yukarıda belirtilen hususları aşağıdaki gibi açımlayacağız:

  • Bölüm 1’de Yunanistan’da devlet borç krizine yol açan etkenlere kısaca bakacağız;
  • Bölüm 2’de kurtarmaların ve borç verenlerin politika reçetelerinin ana ögelerini sunacağız;
  • Bölüm 3’te Yunanistan ekonomisinin ve toplumunun durumunu gözden geçireceğiz;
  • Bölüm 4’te SYRIZA öncülüğündeki hükümetin yürüttüğü müzakereleri ve Haziran başında sağlanan geçici anlaşmayı ele alacak ve bu anlaşmanın Yunanistan ekonomisine ve halkına ne getireceğini öngörmeye çalışacağız.

1.Yunanistan’da devlet borç krizine yol açan etkenler

Borç krizine yol açan etkenler üç tipte kategorize edilebilir: Ülke içinden, Avrupa’dan kaynaklanan ve küresel etkenler.[2]

Ülke içindeki nedenlerden başlayalım. Yunanistan’da 1950-1973 döneminde otoriter sağ (1950-1967) ve diktatörlük (1967-1973) tahakküm etmiştir. Bu dönemin iktisat politikası ‘maliyeti ne olursa olsun büyüme’yi amaçlıyordu. Bu politikanın temelinde, sanayiye sağlanan vergi avantajları, çiftçilerin gelir vergisinden muaf tutulması, küçük işletmelerin ve serbest meslek erbabının vergi kaçırmasına göz yumulması, vb. gibi çeşitli vergi kolaylıklarını hoşgören özel tip bir ‘toplumsal uzlaşı’ vardı. Vergi sisteminde bu tür vergi uygulamaları günümüze kadar sürdürülmüştür ve vergiden kaçınma oranının yüksek oluşunun büyük ölçüde sorumlusudur.

Refah devletinin başlangıcı 1980’lere kadar gider ki, bu yıllarda ekonominin en büyük firmaları, yükümlülükleri devlet tarafından üstlenilmek suretiyle millileştirilmiştir. Ekonominin içinde bulunduğu sıkıntıları düşük büyüme ve yüksek enflasyon daha da büyütmüş ve kamu harcamaları artarken vergi tahsilatının gerilemesiyle kamu maliyesinde şiddetli bir bozulmaya yol açmıştır.

Eurobölgesi’ne katılım 1990’ların ve 2000’lerin stratejik hedefiydi. Bu dönemde, özelleştirmeler ve piyasaların serbestleştirilmesi ekonominin finansallaşmasını derinleştirirken, üretken sektörler –imalat sanayi ve tarım– daha da geriledi.

Avrupa’dan kaynaklanan sebepler de önemlidir: Son krizde FED, Bank of England (Birleşik Krallık Merkez Bankası) ve diğer merkez bankaları müdahale ederlerken, Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) müdahele etmesi kuruluş anlaşması gereği yasaklanmış olduğundan, tek para birimi (avro) finansal spekülatörler karşısında savunmasız kalmıştır. Dahası, Avrupa Birliği’nin bütçesinin minimal olması (AB GSYH’sının % 1’inden daha az), ki tanım gereği bir transfer birliği olma kavramını dışarıda bırakmaktadır, Avro bölgesi üyesi ülkelerde krizin etkilerinin hafifletilmesini engellemiştir.

Küresel düzeyde ise, finansın rolü krizin hem oluşmasında hem de derinleşmesinde araçsal olmuştur. Özelde, kriz öncesinde kamu maliyesinin durumu giderek daha da kötüleşirken, Goldman Sachs’ın yardımıyla türevler kullanılmak suretiyle sorunların üstü örtülmüştür. Kriz patlak verdiğinde ise küresel finans Yunanistan’ın temerrüde düşeceği bahisleriyle yangına benzin dökmiştür. Böylece, Yunanistan hükümet tahvillerinin ratinginin defalarca düşürülmesi bu tahvillerin risk primlerinin (spread) patlamasında büyük rol oynamıştır.

Genelde, Yunanistan devlet borcu krizinin öyküsü çok düzeylidir – iç düzeyde, Yunanistan kapitalizminin kendine özgü özellikleri; Avrupa düzeyinde, Avrupa’da entegrasyonun ve parasal birliğin dar tabanı ve küresel düzeyde, krizdeki kendi sorumluluğunu vergi ödeyen sıradan yurttaşların sırtına yıkan finansın hâkim rolü. Bu, esasında, daha genelde AB’de devlet borcu krizinin tartışılmasında hiç unutulmaması gereken bir örüntüdür.

2.Kurtarmalar ve koşulluluk

(Son krizden sonra) Yunanistan, iki kez –Mayıs 2010’da (2010-2012) ve Mart 2012’de (2012-2014)– üç yıllık kredi anlaşması yaparak toplamda 237 milyar € (sırasıyla, 73 milyar € ve 164 milyar €) borçlandı. Bu tutarın sadece yüzde 90’ını olan 214 milyar € Yunanistan’ın eline geçmiştir ki, bunun büyük kısmı Avrobölgesi finansal sektörüne geri akıtılırmış, küçük bir kısmı Yunanistan’da kalmıştır.

İlk kurtarma Avrobölgesi ülkeleri (Slovakya, İrlanda ve Portekiz hariç) ile imzalanan ikili kredi anlaşmalarından oluşuyordu; kredilerin faiz oranı mevsut % 5 piyasa faizi ve geri ödeme süresi de 3 yıldı. Örnepin, Almanya 2010-2012 döneminde 320 mşlyon € faiz geliri elde etmiştir. İkinci kurtarma Avrupa Mali İstikrar Fonu kredilerinden oluşuyordu;  faiz oranı %2, geri ödeme süresi 3 yıldı ama borcun yeniden yapılandırılması, yani tahvillerin değiştirilmesi ve geri alınması koşuluna bağlıydı. Bu işlem 2012’de yapıldı ve böylece Yunanistan’ın borcunun büyük bölümü resmi sektöre aktarılmış oldu (Şekil 1).

Şekil 1 – Yunanistan: Alacaklılar İtibariyle Borç Dağılımı (yüzde)

Kaynak: Avrupa Komisyonu, IMF, Bloomberg, IIF, NCB (Ulusal merkez bankaları)

Her iki kurtarma kredisi de, özellikle emek piyasasında şiddetli kemer sıkma ve kuralsızlaştırma (deregulation) operasyonlarının yapılması koşuluna bağlanmıştı. Örneğin, 2010-2014 döneminde mali kemer sıkma önlemlerinin boyutu GSYH’nın % 30’una ulaşmıştır ki, bunun yarıdan fazlası harcamaların kısılmasından, geriye kalanı da vergi artışlarından kaynaklanmıştır. Kamu harcamasındaki kesintiler eğitimi (ilk ve orta öğretim okulları kapatıldı veya birleştirildi), sağlığı (hastahanelerin bazı bölümleri kapatıldı veya özelleştirildi), nakit refah ödemelerini, emekli aylıklarını ve sosyal transferleri, olağanüstü boyutlarda düşürülen kamu kesimi istihdamını ve ücretlerini de olumsuz etkiledi. Emek piyasası koşulları (emekçiler için) alabildiğine kötüleşti: Toplu sözleşmelerin yerini firma düzeyinde yapılan bireysel sözleşmeler aldı; işten atmalar işverenler için hem kolaylaştırıldı hem de daha maliyetsiz hale getirildi; (işverenlerin) sosyal katkıları düşürüldü ve yaşam boyu itihdam sözleşmeleri lağvedildi.

Sonuç olarak, Yunanistan’da son beş yılda uygulanan politikalar – Troyka (ECB, Avrupa Komisyonu ve IMF) ve borç verenler tarafından reçete edilmiş ve izlenmiştir – başlangıçtaki kriz koşullarını daha da derinleştirmiş ve ekonomi daralırken, kamu borç yükünün gerilemek bir yana artması nedeniyle ekonomiyi çıkmaza sokmuştur.

3.Yunanistan ekonomisinin ve toplumun durumu

Kurtarma kredilerinin koşulu olarak reçete edilen politika uygulamasının başlamasından hemen sonra Yunanistan ekonomisi serbest düşüşe geçti (Şekil 2). İthalatın yanı sıra tüketim ve yatırım harcamaları da kayda değer ölçüde geriledi. İhracattaki küçük artış yurtiçi talepteki düşüşü telafi etmeye yetmezken, cari açıktaki iyileşme ithalattaki gerilemeden kaynaklanıyordu.[3]

Şekil 2 – GSYH ve bileşenleri (Milyon €, 2005 fiyatlarıyla)

Yunanistan ekonomisi sadece GSYH’nin tüm bileşenlerini aşağı çeken deflasyonist bir spirale içine yuvarlanmakla kalmadı, kamu maliyesinde de hiç bir iyileşme görülmedi. Krizin başında 2009 yılında % 127 olan kamu borcu/GSYH oranı, 2014 yılında % 175’e yükseldi; gelecekte daha da yükselerek milli gelirinin iki katına çıkacağı öngörülüyor! Üstelik bütün bunlar 2012’de gerçekleştirilen ikinci kurtarma kredisiyle finanse edilen yüksek maliyetli borç yeniden yapılandırmasına rağmen oldu. Bu gelişmelerde kuşkusuz şaşılacak bir şey yoktur. Normal zamanlarda çalışıp çalışmayacağı bir yana, ‘genişlemeci mali konsolidasyon’ gibi kavramların bir kriz esnasında hiç işe yaramayacağı açıktır.

Ekonominin durumu, orta sınıflar giderek yoksullaşır ve yoksullar sefilleşirken, nüfusun büyük çoğunluğunun katlandığı acımasız toplumsal koşullarda yansımaktadır. Bu nedenledir ki, işsizlik oranı 2007’de işgücünün % 7’siyken, 2011’de % 18’e ve 2014’te de % 27’ye fırladı; işsizlerin üçte ikisinin ise bir yıldan uzun süredir bir işleri yok. Dahası, kriz belirli kesimleri çok daha sert vurdu. Örneğin, kadınlarda ve 25 yaşın altındakilerde 2007 yılında sırasıyla % 16 ve % 23 olan işsizlik oranı, 2014’te sırasıyla % 30’un üzerine ve % 52’ye fırladı.

Emek piyasasının esnekliğinin artırılması, bireysel ve firma-düzeyinde akdedilen iş sözleşmelerinde keskin bir artışa ve özel sektör ücretlerinde % 30’dan fazla gerilemeye yol açarken, emekli maaşları da % 30’dan fazla düşürüldü. Bunun bir sonucu olarak, nufusun üçte birinden fazlası (2013’te % 36’sı), sınırlı olanaklar ile ve şiddetli bir maddi yoksunluktan muzdarip olarak yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır.

4.Gelecek öngörüsü –SYRIZA liderliğindeki hükümet ve geçici anlaşma

Ekonomik ve toplumsal düzeylerde ortaya çıkan büyük değişimler kısa sürede siyasi düzeyde de yansımalarını buldu; anaakım siyasi sistem tüm itibarını yitirirken, bir yandan faşist Altın Şafak Partisi, bir yandan da sol kanat SYRIZA Partisi yükselişe geçtiler. 2009-2015 döneminde seçim sonuçlarının yer aldığı izleyen tabloda Yunan seçmenlerinin seçim davranışlarındaki radikal kaymalar açıkça görülmektedir.

 Table 1 – Seçim Sonuçları: 2009-2015

Oy oranı (yüzde) 2009 Haziran 2012 Mayıs 2014 Ocak 2015
Yeni Demokrasi (YD) 33,5 29,6 22,7 27,8
SYRIZA (Radikal Sol İttifak) 4,6 26,9 26,6 36,3
PASOK (Panhellenic sosyalist hareket) 43,9 12,3 8,0 (ELIA) 4,7
ANEL, Bağımsız Yunanlar (YD’den ayrılanlar) 7,5 3,5 4,8
Alyın Şafak Dawn (faşistler) 6,9 9,4 6,3
DIMAR (Demokratic Sol; SYRIZA’dan ayrıldı) 6,3 1,2 0,5
KKE (Yunanistan Komünist Partisi) 7,5 4,5 6,1 5,5
LAOS (aşırı sağ) 5,6
RIVER (merkez) 6,6 6,1

Böylece, SYRIZA 2012 yılında Yeni Demokrasi Partisi’nin öncülüğündeki koalisyon hükümetinin resmi ana muhalefet partisi haline geldi ve 2015’te de ANEL ile bir koalisyon oluşturarak SYRIZA öncülüğündeki hükümette başbakanlığı elde etti.

SYRIZA iktidara geldikten kısa bir süre sonra alacaklılarla müzakerelere başladı. Bunun nedeni, ikinci kurtarma programının Haziran 2015 sonunda sona erecek olması ve 2012 yılında açılan kredinin son taksitinin ödemesinin gelmesiydi. Üstelik, hükümetin ECB’ye ve IMF’ye Nisan ve Haziran 2015’de büyük miktarlarda ödeme yapması gerekecekti. Daha az önemli olmasa da, son olarak, SYRIZA’nın seçim bildirgesinde, borçtan kurtulmanın daha fazla borçlanmayla değil büyümeyle mümkün olacağını öne süren kemer sıkma karşıtı öneriler yer almaktaydı.

Yeni seçilen Yunanistan hükümeti ile borç verenler arasındaki müzakereler altı ay boyunca devam etti. SYRIZA, Troyka’nın ‘teknik’ tartışmaların kapalı kapılar ardında yürütülmesi politikası yerine, tüm süreci siyasallaştırmayı ve tüm dünyanın  olup biteni görebileceği şekilde şeffaflaştırmayı başardı. Bu, karşı tarafı rahatsız etti. Örneğin, Almanya Maliye Bakanı W. Schauble ‘sorumsuzca davranan bir hükümet seçen’ Yunan seçmenini azarlamakla ünlendi!

İşte tam da bu hassas yol ayrımında ECB çok siyasi bir tutumla duruma müdahele etti ve bu müdahele müzakerelerin nihai sonucunda belirleyici bir rol oynadı. Daha özel olarak ifade etmek gerekirse, ECB 2015 Ocak ayının sonlarında miktarsal kolaylaştırma (parasal genişleme) programını uygulamaya başlamıştı, ama buna rağmen Yunanistan söz konusu olduğunda çok çeşitli yollarla Yunanistan bankaları ve ekonomisini mali nefessizlikten ölüme götürecek koşulları yaratmayı tercih etti. ECB 4 Şubat 2015’te Yunanistan hükümet tahvillerini ve hükümet-garantili borçları teminat olarak kabul etmeyi durdurarak, Yunanistan bankalarının daha yüksek maliyetli borçlanma kaynaklarına (Acil Likidite Yardımı, ELA) yönelmesine neden oldu. Nisan’da bankaların devlete verebilecekleri borç miktarına bir üst sınır getirdi, Haziran’da teminat olarak kabul edilen Yunanistan hükümet tahvillerininin seviyesini düşürdü (tıraşladı) ve 5 Haziran 2015 referandumu ilan edilir edilmez ELA olanaklarını da dondurdu. Bütün bunların sonucunda mevduat kaçışı başladı (Ocak-Mart 2015 döneminde % 15) ve hükümet bankacılık sisteminin çöküşünü engellemek için 28 Haziran’da sermaye kontrolleri ihdas etmek zorunda kaldı.

Bu dönemde bankaların üç hafta kapalı kalmasına rağmen, bu tür durumlarda sıkça görülenin aksine, siyasi bir çözülme olmadı; bu, halkın SYRIZA öncülüğündeki hükümete güveninin sürdüğünü göstermektedir.

5 Haziran referandumunda alacaklıların önerisi oylandı ve % 62 gibi bir oranla reddedildi. Bu Avrobölgesi’nde kalma veya çıkma oylaması değildi. Gerçekten de, çeşitli kamuoyu anketleri göstermektedir ki, halkın çoğunluğu krizin karmaşık doğasının farkında olduğunu ve Avrobölgesi’nden çıkışın tek başına Yunanistan ekonomisinin ve halkının karşı karşıya olduğu sorunları çözemeyeceği gerçeğini benimsediğini ettiğini göstermektedir.

Avrupa liderleri ile Yunanistan Başbakanı’nın yaptıkları ve 17 saat süren maraton gibi bir toplantının sonucunda 13 Temmuz’da bir anlaşmaya varıldı. Anlaşma, daha da sıkı kemer sıkma önlemlerine bağlanan yeni bir üç yıllık koşullu kredi öngörüyor. Yeni kredinin öncekilerden pek bir farkı yok; sağlanan fonların ancak küçük bir bölümü ekonominin sağaltımına ayrılacak. Fonların neredeyse % 90’ı borç ve faiz ödemeleri ile Yunanistan bankalarının desteklenmesi için kullanılacak.

Bununla birlikte, yeni kredi anlaşmasıyla, bankaların sermayelerinin yükseltilmesi de içinde olmak üzere, Yunanistan’ın kısa dönemli mali gereksinimleri karşılanmaktadır. Dahası, Avrupa yapısal fonlarından 35 milyar € büyüklüğünde bir fon Yunanistan’ın yatırım gereksinimleri için serbest bırakılacak; ileride borcun yeniden yapılandırılması da masadadır.

Borç yeniden yapılandırılmasının, IMF tarafından sıkça vurgulandığı gibi,  genel olarak itiraf edilse de, bu konu alacaklılarla Yunanistan arasında müzakere edilmeye devam edecektir. Almanya Maliye Bakanı’nın borç yeniden yapılandırmasının Avrobölgesi üyeliği ile uyuşmadığını öne sürdüğü göz önüne alınırsa ki hiç kuşkusuz bu açık bir kural değil Bakan’ın kendi yorumudur, durum özellikle böyledir.

Özetlersek; ülke içinden, Avrupa kaynaklı ve küresel nedenlerle Yunanistan’da 2009 sonlarında başlayan kriz tüm hızıyla devam etmektedir. Son anlaşma, Yunanistan Başbakanı Çipras’ın ifadesiyle[4] “kendisini demokratik bir biçimde ifade etmiş bir ülkeye, Avrupa’nın mali olarak daha güçlü ülkelerini tatmin etmek için uygulanan büyük baskının sonucudur”. Dolayısıyla, krize çözüm bulma arayışı sadece Yunanistan’ın üstündeyken, Yunan elitlerin de içinde yer aldığı Avrupa’nın elitleri ile finansın elitleri koşullara tüm güçleriyle abanıyorlar.

Bu arada, kemer sıkma politikalarında derin bir çatlağın geliştiği görülüyor. Krizin başladığı 2007/2009’dan bu yana, Avrupalı elitlerin hegemonik kemer sıkma projesine ilk kez resmen meydan okunmuştur. SYRIZA öncülüğündeki hükümet karar alma süreci ile halka açıklananlar arasındaki iletişimi gerçekleştirecek ve çok gereksinim duyulan siyasi bağlantıyı sağlamıştır. Bu sayededir ki, tek para rejiminin yetersizlikleri ve AB’nin krize tepkisindeki adaletsizlikler kamuoyunun (halkların) gündeminin merkezine getirilebilmiştir.

Yunanistan ekonomisini ve halkın büyük çoğunluğunu zor günler bekliyor. Sol için daha geniş bir anlamı olan yeni bir aşama başlamıştır. Sınıflar, çıkar grupları ve finans ve toplum arasındaki ulusal ve Avrupa düzeyindeki güç dengesindeki kaymalar şimdiye kadar algılanandan çok daha acil hale gelmiştir.

[1] M. Frangakis, bağımsız ekonomist; Atina, Nicos Poulantzas Enstitüsü ve EuroMemo Group üyesi.

[2] Frangakis, M. 2011, ‘The Public debt crisis in Greece: Roots, Policies and Alternatives!, Transbntional Institute, Oct. (https://www.tni.org/en/article/public-debt-crisis-greece).

[3] Frangakis, M., 2015, ‘Public debt crisis, austerity and deflation: the case of Greece’ in Review of Keynesian Economics, Vol. 3, Issue 3, July (http://www.elgaronline.com/view/journals/roke/3-3/roke.2015.03.02.xml)

[4]  Başbakan Çipras’ın 14 Temmuz 2015’de The Hellenic Broadcasting Corporation ’a verdiği mülakat (http://greece.greekreporter.com?.

 

Bir cevap yazın