Yerelden Kalkınmayı Yeniden Düşünme Zamanı – Bilal Bağış (İTD 109)


Dünya ekonomileri, bugün, bir yandan yapay zekâ (AI), uzay teknolojisi, bilgi teknolojileri ve ağır sanayide yol alırken; diğer taraftan, özellikle de gıda ve tarım gibi sektörlerde de önemli mesafeler almaktadırlar. ‘Gıda’nın yeni yüzyılın en stratejik sektörlerinden biri olacağı uzun zamandır tartışılıyor ve konuşuluyor. Tarım ve hayvancılık ile kış ve termal turizmi, arıcılık gibi yeni ve yerel sektörlerde önemli potansiyeller barındıran Bingöl gibi küçük Anadolu şehirlerinin, bu anlamda, kalkınma hamlesinde üstlenebileceği önemli roller ve stratejik alanlar bulunmaktadır.

Büyük resimde, sanayi devriminden bu yana aradan geçen 200 yıllık zaman zarfında, global ekonomiler adım adım ‘Endüstri 4.0’e geçerken; Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde hala bu gelişim safhasının çok yakından takip edildiğinden bahsetmek zordur. Anadolu’nun birçok şehri, köy ve kasabası bugün hala nasıl kalkınacağı ile ilgili elle tutulur, somut bir yol haritasından mahrumdur. Ülkenin 2001 krizi sonrası toparlanma ve büyüme sürecinde aldığı yolun, büyüme ivmesinin tüm bölgelere eşit yayıldığından bahsetmek zordur. Son dönemde ülkenin her tarafında kurulan Kalkınma Ajansları, bu açığı kapatmak için önemli birer misyon üstlenmiş durumdadırlar. Bu yeni sürecin başarısını ise zaman gösterecektir.

Kesin olan, yenilikçi ve yaratıcı fikirlerin hüküm sürdüğü, katma değerin ve inovasyonun daha fazla önem arz ettiği; ülkeler yerine artık şehirlerin yarıştığı yeni bir yüzyıldayız. Burada önemli bir başka unsur da kalkınmanın sürekli, kalıcı ve sürdürülebilir kılınması için yerelden sürdürülmesi gerektiği; tüm kurumları, bireyleri ve yerel tüm yapıtaşları ile benimsenmesi gerektiği gerçeğidir. Yerelsellik, bu yeni hikâyeye hem büyüme ve dönüşüm hem kalkınma sürecinde kapsayıcılık hem de sürdürülebilirlik kazandıracaktır. Kalkınmanın yerelden başlaması gerektiği ilkesi tüm paydaşlarca ve politika uygulayıcılarca ortak bir ilke olarak kabul edilmelidir.

Kalkınma Kavramı

20.yy’da temelleri atılan ve 21.yy’ın ise gerçeği haline gelen küreselleşme ve dünyaya açılımın gerekleri yerine getirilirken; bunun önemli bir aşaması olan bölgesel ve yerel kalkınma, bölgesel daha güçlü bağlar, daha sıkı bütünleşme ve entegrasyon sürecinin de unutulmaması önemlidir. Nitekim, ülkeler arası rekabetin dahi, kentler arası rekabete dönüştüğü yeni bir yüzyıl ve farklı bir dönemdeyiz. Doğrusu, tarih boyunca da, kentler, ülkelerin gelişmesi ve kalkınmasında hep kritik önem arz-etmişlerdir. İngiltere ve ABD gibi modern dönemin iki merkezi ülkesinin ekonomik ve finansal dönüşümünde Londra ve New York’un oynadıkları kritik değer; Osmanlı ve Bizans’ın imparatorluk geçmişinde İstanbul’un oynadığı hayati roller iyi birer örnektir. Bağdat ve Moskova gibi örneklerle de bu konu genişletilebilir pek-ala…

Gelecekte de, her anlamda, şehirler arası rekabetin sürekli artacağı yeni bir döneme giriyoruz. Esnek çalışma koşulları ve yetenek avının daha çetin olacağı bu yeni dönemde; kalifiye işgücünün kapılması kadar, daha esnek hareket etme gücü kazanacak üretimin ve şirketlerin merkezleri de önemli bir konu olacak.  Kalkınmadan daha fazla pay almak için, şehirler arası rekabet artacaktır. Yaşam kalitesi, sundukları fırsatlar, teknoloji ve doğa dostu, akıllı şehirler daha çok ön plana çıkmaya başlayacaklardır.

Dolayısıyla, ülkelerin ve bölgelerin kalkınmasından bahsedilecekken; öncelikle, yerelden kalkınma özellikle önemsenmelidir. Kalkınma hamleleri de, bu doğrultuda, yerelden başlamalıdır. Bu bilinç, bu bakış açısı, hem ülkeye, hem ülke içindeki farklı bölgelere; hem de şehir ve kasabalara çıkış yolları gösterebilir. Bölgeler arası gelişmişlik farklarını kapatma yolunda da önemli destekler sunabilir.

Doğrusu, en azından Hegel’den bu yana, özel menfaatlerle evrensel menfaatlerin uzlaştırılması çabasının önemi insanoğlunun kafasını kurcalayan temel sorulardan biri halini almış durumdadır. Sosyal bir varlık olarak insanoğlu, modern yaşamın bireysel ve çıkarcı bakış açısına karşın; toplumu ve toplumun faydasını gözetmeyi ve önceliklendirmeyi önemli bir sorumluluk ve görev bilmelidir. Üniversiteler ve STK’lar gibi örgütsel ve kurumsal yapılar da bireysel çıkarlar yerine toplumsal çıkarları temel alan normları ve üyelerinin içinde yaşadıkları toplumlara karşı sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiği ilkesini varlıklarının temel sebebi olarak ele almaktadır. Sorumlulukların yerine getirilmesi de mevcut sorunların halledilmesi ve karşılıklı güvenin oluşmasına katkı sunmaktadır.

Büyüme gibi rakamlarla yarışmanın ötesinde toplumun çıkarlarını, refah düzeyini ve yaşam kalitesini maksimize etmeyi tarif eden ‘kalkınma’ kavramı, bu anlamda, devletlere ve otoritelere varlıklarının gerçek anlamını da hatırlatmaktadır. Gelişmekte Olan Ülkeler (GOÜ’ler) için gelişmelerine ivme katmak, gelişimlerini tabana yayarak bu gelişmenin ve kalkınmanın verimini arttırmak, kapsamlı büyümeyi başarmak ve nihayetinde amaçlana politika başarısını sağlamak adına ‘kalkınma’ olgusu, üzerinde önemle durulması gereken bir konu olarak karşımızda durmaktadır.

Kalkınma kavramının, politik anlamda taşıdığı önemin yanında doğru da anlaşılması gerekmektedir. Aksi takdirde bu hedeflere reel bir karşılık alınamayacaktır. Ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi alanlarda bir bütün olarak, ana özne insan varlığının müreffeh yaşam standartlarına ulaşmasında, kişi başı gelir anlamında zenginleşmenin veya coğrafik vb. avantajlara sahip olmanın zorunlu olmadığını; mevcut imkânlar etkin kullanılarak da müreffeh bir yaşam sürülebileceği fikrinden hareket eden ‘kalkınma’ kavramı, bu bakımdan gelişmiş, gelişmekte olan ve azgelişmişi fark etmeksizin, tüm ülkeler için yaşam kalitelerini yeniden düşünmek ve fırsatları değerlendirmek için yeni bir yol sunmaktadır.

Diğer yandan, toplumlar, bilhassa toplum içindeki farklı dinamikler birbirlerinden farklı fırsatlara ve imkânlara sahip olabilmektedir. Bu veri, alınacak kararlarda ve uygulanacak politikalarda doğru karar verilmesinde oldukça önem taşımaktadır. Toplumların kendi dinamiklerini doğru anlaması ve buna uygun politika ve programlar geliştirip uygulaması, kalkınmanın temel anahtarı durumundadır. Özellikle de ‘yerel kalkınma’ perspektifinde bu sorumluluğun üstlenilmesi için yerel unsurların katılımı ile ‘kalkınma’ bağlamında sorunların, avantajların-dezavantajların ve yerel imkân ve fırsatların en rasyonel şekilde tespit edilmesi ve bunun neticesinde de doğru ‘kalkınma’ politika ve hamlelerinin planlanması gerekmektedir.

Bu doğrultuda da, bölgeler arası gelişmişlik düzeyinin eşitlenmesi, adil gelir dağılımı, bölge ekonomisinin dışarıya açılması ve daha aktif bir iş birliğinin etkin kılınması noktasında atılacak yeni adımlar; daha iyi bir koordinasyon ve kaynakların verimli kullanımı noktasında alınacak uzun ince bir yol var. Bu amaçla da;

  • Her şehir ve bölge için rekabet avantajının sağlanabileceği stratejik sektörlerin belirlenmesi,
  • Girişimciliğin özendirilmesi,
  • Kaynakların etkin kullanımı,
  • Yeni fikirlerin ve girişimlerin finansmanı,
  • Yeni fikirlerin olgunlaşacağı güvenli limanlar sunulması,
  • Girişimcilere ve yeni fikirlere teknik ve profesyonel destekler sunulması,
  • Üretim faktörlerinin ve üretim kapasitesinin geliştirilmesi,
  • Kapsamlı ve daha katılımcı bir büyüme stratejisi,
  • Kadınların iş-gücüne katılım oranlarının yukarı çekilmesi ve yine kadın iş gücünün üretim sürecine daha aktif katılımı,
  • Üniversitenin, kalkınma hamlesinde daha etkin rol oynaması,
  • Doğal kaynakların ve doğal yaşamın korunması,

konularına özel önem verilmelidir.

Yerelden Kalkınmayı Yeniden Düşünmek

Ulusal ve bölgesel hatta küresel kalkınma planlarının, hedeflerinin başarıya ulaşması için bu kalkınma programlarının yerel ayaklarının da sağlam olması ve yerel birimlerce de aktif olarak kabullenilmesi, desteklenmesi ve uygulamaya geçirilmesi önemlidir. Özellikle de birikmiş fiziki, beşerî, finansal ve sosyal sermayeleri yetersiz ve bu doğrultuda da gelişim süreci daha yavaş ve rekabet güçleri ise oldukça zayıf kentler için bu destekler çok daha önemli ve anlamlıdır.

Yerelden kalkınmanın kaynak boyutu ve alan kısıtlarının iyi analizi, gerekli adımların zamanında ve doğru olarak atılması hayati önem arz-etmektedir. Bu noktada da, ekonomik kalkınma ve sosyal, siyasal gelişimin birlikte ele alınması ve kültürel faktörler ile sürdürülebilirliğin de göz-ardı edilmemesi önemli birer unsur olarak karşımızda durmaktadır.

Bu doğrultuda ve kalkınma konusunun, özellikle de gelişmiş ülkelerde, yerel kalkınmadan bağımsız düşünülemediği gerçeğinden hareketle; Türkiye’de de, gelişim ve dönüşüm hamlesine paralel olarak, yerelden kalkınma fikrine daha fazla önem verilmesi gerektiği inancındayız. Bu vesileyle de, yerel kalkınma fikrini yeniden düşünme gereğine ve bu yükselen trende daha fazla kesimin ilgi göstermesi gereğine burada tekrar dikkat çekmiş olalım istiyoruz.

Yerel kalkınmanın başarılı olabilmesi için ise, öncelikle, bölgenin kalkınması öncelikli kabul edilmelidir. Ardından, illere ve diğer daha küçük yerleşim yerlerine odaklanılmalıdır… İllerden yola çıkarak da, tekrar bölgenin kalkınması ve gelişmesi amaçlanmalıdır. Daha eşitlikçi bir düzen, şehirler ve bölgeler arası fırsat eşitliği için ve daha kalifiye iş gücü hedefi ışığında, eğitim ve finansmana erişim gibi önemli ayrıntılara da kaynak ve zaman harcanmalıdır. Bunların yanında, bir başka önemli konu da kalkınmanın insan odaklı yürütülmesi sürecidir. Bunun için de, fiziksel, ekonomik, sosyal, kültürel, siyasal ve etkin yönetim bileşenleri başta olmak üzere, kalkınmanın tüm yönleriyle sürdürülmesi ve başarıya ulaştırılması da bir o kadar önemlidir.

Yerel kalkınma, burada ifade edildiği hali ile, istihdam olanaklarının kısıtlı, gelir seviyesinin düşük olduğu; düşük yaşam standartları nedeniyle sürekli dışarıya göç veren ve istikrarlı olarak kamu desteklerine ihtiyaç duyan küçük Anadolu şehirlerinin kalkınması, gelişmesi ve ekonomik dönüşümünü esas alır. Hayvancılık ve tarım gibi geleneksel uğraşı alanlarının yanında; kış ve termal turizmi, doğa ve mera turizmi, yayla turizmi gibi farklı alanlarda küçük şehirlerin gelişimine destek verecek projeler geliştirilmesi, teknik destekler, yeni fikirler ve ortaya çıkan bu projelerin desteklenmesi süreçlerini kapsar.

Yaşam standartlarının bir bütün olarak yükseltilmesi için sağlık, ulaşım, konut, istihdam, eğitim ve hatta enerji ve iletişim gibi farklı alanlarda atılacak adımlar önemlidir. Küçük yerleşim yerlerinin, henüz metropol olamamış küçük şehirlerin kendi kendine yetmesi, belli sektörler ve belli başlı ürünlerin üretiminde uzmanlaşması; festivaller ve farklı bilimsel, kültürel ve sanatsal etkinlikler ile bu bölgelerin kalkınmasının desteklenmesi önemli konulardır.

Su kaynaklarının çeşitlendirilmesi, sebze ve meyvecilik ile organik tarım gibi yeni alternatiflerin geliştirilmesi, kalkınmanın sürdürülebilir kılınması noktasında özel önem arz-eder. Bu noktada, Bingöl gibi küçük Anadolu şehirleri örneğinde; havza bazlı kalkınma modelleri geliştirilerek, YÖK tarafından uygun görülen pilot üniversite gibi yeni düzenlemelerin de desteği sağlanarak; Bingöl gibi şehirler ve çevreleri bölgelerinde önemli bir cazibe merkezi haline getirilebilir.

Şehirler ve Kalkınma

Şehirlerin bir ruhu vardır. Unutulmamalıdır… Zamana meydan okur; medeniyetlerin, ülkelerin ve bölgelerin modernleşme ve kalkınma hamlelerine öncülük ederler. Şehirlerin kültürel kimlikleri ve değerlerinin yanında, ekonomik değerlerinin ve potansiyellerinin de etkin kullanımı önemlidir. Bir Anadolu şehri olarak Bingöl özelinde, tarımsal faaliyetler, hayvancılık, turizm ve kış sporları gibi farklı alanlardaki potansiyelin etkin kullanımı; son dönemde ön plana çıkmaya başlayan arıcılık sektörünün verimli kullanımı noktasında alınacak yollar önemlidir.

Şehirlerin gelişmesi, insan hayatına yeni değerler katan, daha yaşanabilir ve ekonomisi güçlü; sağlık, eğitim, kültür ve hatta ulaşım altyapısı oturtulmuş yeni ve modern şehirler kurulması gün geçtikçe daha fazla önem kazanmakta, daha sıklıkla tartışılmaktadır. Kentlilik bilincinin oturtulması, şehirlerin, bölgesel, ulusal ve hatta uluslararası alanda cazibelerini artırmak için yeni bir soluğa, yeni bakış açılarına ihtiyaç duyulmaktadır.

Bunların yanı-sıra; ülkelerin gelişmesi, ekonomik büyümesi ve onun da ötesinde kapsayıcı büyümesinin gittikçe daha fazla önem kazanmaya başladığı yeni dönemde, kapsayıcı büyüme kadar bölgesel kalkınma kavramının kendisi de gittikçe daha özel önem kazanmaktadır. Ancak, bölgesel kalkınma veya ülkelerin gelişmesi, tek başına eşit gelir dağılımı, adil bölüşüm ve kapsamlı büyüme için yeterli olamamaktadır. Özellikle de küçük yerleşim yerleri, şehirler ve hatta bölgeler arası rekabetin de sürekli arttığı bir ortamda; yerelden kalkınma kavramının önemi gün geçtikçe daha fazla artacaktır. Bu doğrultuda da şehirler ve ülkeler içindeki farklı bölgelerin, özellikle de kırsal kesimin kalkınması için yerelden kalkınma fikri de zamanla daha fazla önem kazanmaktadır.

Nitekim, küreselleşme sürecinin, yaşamları, bölgeler arası gelişmişlik düzeyini ve ekonomik faktörleri baş döndürücü bir hızla dönüştürdüğü yeni bir yüzyıldayız. Ekonomik dönüşüme ve bazen sınırları da aşan iş birliklerine ayak uyduramayan küçük oyuncuların kaybetmeye ve gerilemeye zorlandığı yeni bir döneme tanıklık ediyoruz. Küçük şehirler, az gelişmiş bölgeler, Anadolu’nun kendi halinde küçük şehirlerinde insanların yaşam şartlarının düzeltilmesi, huzur ve refahın artırılması için alternatif politikalara duyulan ihtiyaç, bugün, geçmişten çok daha fazladır.

Yerel veya Kırsal Kalkınma

Yerel kalkınma fikrinin burada tekrar ön plana çıkarılmasında temel amaç, Anadolu’nun kendi halinde küçük yerleşim birimlerinde yaşamını sürdürmeye çalışan her bir yurttaşın huzuru ve refahı, yerelde ve kırsalda üretim ve yaşamın hareketlenmesi, tarım ve hayvancılık gibi ana üretim alanlarının potansiyellerinin değerlendirilmesi, daha sağlıklı gıdalar ve tüketim ürünlerinin sürdürülebilir kılınması ve bu amaçla da doğal yaşamın korunması gibi temel değerleri ve öncelikleri hatırlamak ve korumaktır.

Kalkınma ve büyüme hamlelerinin merkezinde, her zaman, üretim kaynaklarının korunması, üretimin sürdürülebilir kılınması ve yerelden-kırsaldan kalkınma yer bulmalıdır. Nitekim, henüz şehirler yok iken başlayan kır yaşamı ve daha küçük yerleşim yerleri, bugün, hala, üretimin ve sosyal yaşamın canlılığını kaybetmeden varlığını sürdüren küçük birer sosyolojik birimleridir. Yerel ve kırsal kalkınma, bu anlamda;

  • Kırsal bölgelerde refah artışı,
  • Kaynakların etkin ve verimli kullanımı,
  • Sürdürülebilir üretim altyapısı,
  • Yerindelik ve yerelsellik,
  • Şehirlere ve kent yaşamına mecburi nüfus akışını azaltmak,
  • Doğal yaşamı, kaynaklar ve üretim faktörlerini o bölgelerde yaşayanların önceliklerine göre yeniden yönlendirmek,
  • Doğal yaşamı ve üretim kaynaklarını korumak ve sonraki kuşakların da kullanımına sunmak,
  • Yenilikçilik ve katma değer yaratmak,
  • Herkesin doğanın içinde yer alması ve sorumluluklarını hatırlaması,
  • Kamuoyunu da bu konulara daha duyarlı hale getirmek,

gibi önceliklerini hiçbir zaman kaybetmemelidir. Kalkınma programlarının bu değerlere olan bağlılığı da özellikle önemli ve değerlidir.

Kalkınma, yukarıda da dikkat çekildiği üzere, özellikle yerelden ve kırsaldan başlamalıdır; çünkü, küçük yerleşim yerleri ve kır yaşamı modern hayatın da üretimin de merkezindedir. Aradan geçen binlerce yıllık modernleşme sürecine rağmen, bugün hala üretim önemli oranda kırsal bölgelerde yapılmakta; buğdayı, arpası, mısırı ve fındığı ile ana gıdalarımız hala önemli oranda kırsal bölgelerden elde edilmektedir.

Bu düzeyde önem arz-eden kırsal bölgeden kalkınma, daha fazla yatırım ve üretim desteği almayı da hak etmektedir. Kamu hibeleri ile özellikle de kadınlar ve gençler gibi daha dezavantajlı ve daha az tecrübe ile rekabet etmeye çalışan toplum kesimlerinin hayatta kalma çabaları desteklenmelidir. Kadın ve gençlere pozitif ayrımcılık yapılarak, işgücüne daha aktif katılımları teşvik edilmelidir.

Tarım ve hayvancılığa dayalı üretim ve kalkınma stratejileri ile kadınlarımızın üretim süreçlerinde daha fazla rol oynaması, gençlerin ve şehirlerde iş bulma noktasında sıkıntı çeken bireylerin kır yaşamı üzerinden üretim sürecine katılmasının yolu açılabilir. Kırsal kesimin üretim kapasitesi, kalkınma vizyonu ve yaşam standartlarının öncelikli kaygılar arasında yer almadığı bir ortamda; ne daha kapsamlı ve daha geniş vizyonlu bir yerel kalkınmadan ne bölgesel ne de genel olarak tüm ülkenin kalkınmasından bahsedilebilir.

Yapılabilecekler

İlin stratejik sektörlerinden arıcılığa özel bir önem vermek gerekiyor hiç şüphe yok ki. Arıcılık, Bingöl gibi bazı Anadolu şehirleri için stratejik ve önemli bir sektördür. Diğer yandan, kinoadan, kuşburnu üretimine; kavurmadan, bala; sığır ve keçi yetiştiriciliğinden, girişimci destekleri ve Sütaş gibi ulusal ölçekli yatırımlara kadar geniş bir perspektiften, çok fazla yatırım fırsatı, daha etkin değerlendirilmeyi bekliyor.

Daha uyumlu ve dengeli ilişkiler kurma, sorunları çözme ve gözlem yetenekleri ile kadınlar, erkeklerden çok daha farklı; duygusal zekâları, empati ve sosyal yetenekleri daha iyi oturmuş bireyler olarak içinde yaşadıkları toplumlara ciddi katkılar sunma potansiyeli taşımaktadırlar. Paylaşma, iş birliği ve sosyal sinerjinin yaratılması noktasında, çoğunlukla, erkeklere oranla daha başarılıdırlar. Tüm bu özellikleri ile, kadınlar, iş yaşamının önemli bir tamamlayıcı faktörü, kaynakların etkin ve verimli kullanımı noktasında önemli bir unsur ve kalkınma konusunda, göz-ardı edilmemesi gereken ciddi bir insan kaynağıdır.

Alternatif sektörler üzerinden kalkınmaya ve kalkınma bağlamında da ilin turizm sektörünün, şehrin ve bölgenin kalkınmasına nasıl katkıda bulunabileceği noktasında da tartışma ve fikir alış-verişinde de fayda var. Eğitim de sağlıklı ve sürdürülebilir bir kalkınma için anahtar roldedir. Yaratıcı, girişken; gerekli bilgi, beceri ve donanıma sahip yeni nesiller yetiştirmenin yolu, iyi bir eğitim sisteminden geçer. Ancak, iyi bir eğitim de sürekli olarak teori ve teknik bilgi aşılama anlamına gelmemelidir.

Kaliteli eğitim, bilgi birikimi ve girişimci bir ruh, sağlıklı ve sürdürülebilir bir kalkınma için anahtar roldedir. Yaratıcı, girişken; gerekli bilgi, beceri ve donanıma sahip yeni nesiller yetiştirmenin yolu iyi bir eğitim sisteminden geçer. Ancak, tek başına eğitim yeterli olamaz. Kalkınma hamlelerinin başarılı olması için, iyi bir eğitimin yanında, yeni nesillere girişimcilik ruhu da kazandırılmalıdır. Bu anlamda, yerelden kalkınmanın başarılı olması için, her şeyden önce, girişimciliği özendirmeli; katma değeri yüksek sektörlere odaklanmalıyız.

Girişimci ruhun kazandırılamadığı, özel sektör girişimlerinin ve yeni fikirlerin çok rağbet görmediği bir ortamda, olumsuz resimler sürekli devam edecektir. Her şeyi devletten beklememeli… Özel sektör, üretimde daha etkin olmalı. Bu noktada da girişimcilik, yeni fikirler, yeni iş alanlarının açılması için yeni fikirlerin desteklenmesi; yenilikçiliğin, yaratıcılığın özendirilmesi; teknoloji yoğun, katma değeri yüksek ürünlerin üretimi ile öne çıkma gereksinimi kendini göstermektedir.

Sağlıklı bir kalkınmanın imar, üretim ve tarım alanları mastır planları da şüphesiz bir o kadar önemlidir. İlin imar planının oturtulması için, daha iyi planlanmış bir tarım arazileri ve su kaynakları ile deprem risk haritaları üzerine çalışmalar ve gerekli olursa yeni çalıştaylar düzenlenebilir.

Anket çalışmaları ile yerel sorunların, önceliklerin ve fırsatların göz-önüne serilmesi gereklidir. Yerel üretici, ekonomi ile ilgili birlikler ve kooperatiflerin STK’larını da içeren, şehrin ekonomisini temsil gücü yüksek bir yerel kalkınma platformunun kurulması da bir o kadar önemlidir. Önemli bir geçiş merkezi ve kültürel bir merkez potansiyeli taşıyan Bingöl’ün bu potansiyelinin aktif kullanımı hayati önemdedir.

Kalkınma şüphesiz önemli bir konudur. Ancak, kalkınmanın sürdürülebilir kılınması da bir o kadar önemli bir mevzudur. Bingöl, yerelden, sağlıklı kalkınmak için önemli bir potansiyeli barındırıyor. Bu potansiyelin yerinde kullanımı ve etkin hale getirilmesi ise atılacak doğru adımlara bağlıdır.

İşgücünün bugün, her şeyden önce, kalifiye olması sorunu bulunmaktadır. Uyum ve verimlilik sorunu var. Bunlar da sırasıyla, beşerî ve sosyal sermaye eksikliğine işaret ediyor. Sosyal sermayemiz, çok pasif; hatta uykuda. Mahalle kültürü, dayanışma kültürü zayıflıyor. Beşerî sermaye de az gelişmiş bölgelerin ve yörelerin temel sıkıntısı durumunda bugün… Eğitim, özellikle de pratik eğitim burada unutulmaması gereken önemli bir unsurdur. Modern Cumhuriyetin kurucusu Atatürk’ün zamanında öğütlediği Finlandiya mucizesinin anlatıldığı “Beyaz Zambaklar Ülkesi” örneğini, bugün modern eğitim sisteminin sorunlarına dikkati çeken “yaratıcı öğrenciler” kitabı ile tamamlamak gerekiyor. Artı olarak, bunu, verimli süreçler, iyi bir liderlik, profesyonel iş yapma kültürü ve güçlü bir iletişim ile desteklemek gerekiyor.

Diğer yandan, fırsatları zorlama bilinci de özellikle önemli ve gereklidir. Kapıları zorlamanın yanlış olmadığı bilinci yeni nesillere, tüm bölgeye tekrar yayılmalıdır. Devlet kapısında bir memurluk ayarlama umudunu, daha çok işe yarayacak girişimci bir ruh ve fark yaratma hayalleri ile değiştirmenin yollarından biri de herkese “belki de çocuklar gibi her şeyi sorgulamak gerekiyor” dedirtmekten geçiyor olabilir.

Hızlı bir küreselleşme, gelişim ve dönüşümün yaşandığı günümüzde; üniversitelerin de bulundukları bölgelerin gelişimi ve kalkınmasında oynayacakları roller, yetişmiş insan gücü ve verimliliğin artırılması noktalarında üstlenecekleri sorumluluklar ile ilgili daha proaktif roller üstlenmeleri önem arz-eder. Bu bağlamda da uzmanlaşma ve tematik üniversiteler konusu daha fazla anlam kazanmaktadır.

Bingöl’ün TÜBİTAK Destekli ‘Yerel Kalkınma Çalıştayı’

TÜBİTAK desteği ile Bingöl’de 27 Nisan 2018 günü, tüm gün düzenlediğimiz muhtemelen alanının ilk örneği uluslararası ‘Yerel Kalkınma Çalıştayı’, aynı zamanda Bingöl’de düzenlenen TÜBİTAK destekli ilk çalıştay, konferans veya kongre olma özelliğini de taşıyordu. Birçok anlamda bir ilk olma özelliği kazanan ve Ankara’dan gelen uluslararası yerel kalkınma kongreleri ile yerel kalkınma derneğinin başkanı, uluslararası yatırım danışmanın da deyimi ile muhtemelen Türkiye’deki ilk ‘yerel kalkınma çalıştayı’ olma özelliğine sahip bu etkinlik birçok anlamda ezberleri bozmuş oldu.

Anadolu’nun bu kendi halinde küçük, sessiz sakin ve yalnız; ama son dönemdeki hamleleri ile kendini aşma yolunda emin adımlarla ilerleyen şehrinin bu yeni etkinliğine gelmeyi kabul etmeleri nedeniyle tüm katılımcılarımıza tekrar teşekkür etmek istiyorum. Birbirinden kıymetli tüm katılımcılarımıza, zamanlarından, yoğun programlarından ödün vererek; Bingöl’e ve çalıştaya katkı sunmak için gelen herkese organizasyon komitesi adına tekrar teşekkür ediyorum. Bingöl gibi küçük bir Anadolu şehrinde, yerelden kalkınma fikrine desteğini esirgemeyen TÜBİTAK’a da sonsuz teşekkürü borç biliyorum.

Çalıştay organizasyon komitesi olarak, Anadolu’nun bu kendi halinde küçük şehrine, bu ölçüde prestijli bir bilimsel faaliyet kazandırabildiğimiz için mutluyuz. Bu sayede, program boyunca, ilin ekonomik üretimi, katma değer yaratma potansiyeli, coğrafyanın sağladığı fırsatlar; rekabet avantajı ve istihdam ile yerelden kalkınma teorileri bağlamında çıkış yolları gibi yerel ve bölgesel kalkınma için kritik konular masaya yatırılmış oldu.

Program, ağır sanayi ve savunma sanayi gibi sektörlerin aksine, tarım ve hayvancılık ile arıcılık ve turizm gibi farklı opsiyonların değerlendirildiği önemli bir çalıştay oldu. Bölgenin eğitim, öğretim altyapısı; fiziki, beşerî, finansal ve sosyal sermaye potansiyelinin resmi çekilmeye çalışıldı. Örneğin, çalıştaydaki sunumlar ve tartışmalar sırasında;

  • Bir yandan, Bingöl ekonomisinin Türkiye ve Dünya ekonomisi içindeki yeri ve sunduğu fırsatlar ile ilgili genel bir çerçeve sunulurken;
  • Bir yandan da kaynakların ve il ekonomisinin potansiyelinin aktive edilmesi noktasında yapılabilecekler tartışıldı;
  • Diğer taraftan, girişimcilerin ve yerel işletmelerin yaşadıkları sorunlar gündeme getirilerek, çözüm için yeni fikirler oluşturulmaya çalışıldı,
  • Alternatif bir model olarak İslam İktisadı ve finansının yerel ve bölgesel kalkınmada oynayabileceği roller ile ilgili tartışmalar,
  • Kadınların ekonomiye ve reel üretime aktif katılımlarının, ülke ekonomisi ve ülkelerin kalkınma hamlelerine yapabileceği katkılar da ayrıntılı olarak çalışılmış ve incelenmiş oldu,
  • Programa katılım gösteren FKA Bingöl ve KOSGEB gibi kurumlar, kamu destekleri ve girişimci destekleri noktasında öneriler ve fırsatlar ile ilgili bilgilendirmeler yaparken;
  • STK’lar, ilin çok fazla tartışılmamış konularını gündeme getirip; il ekonomisinin sorunlarına tekrar değinmiş oldular,
  • Kinoa bitkisi üreticisi Fırat Güven ve coğrafi işaret ile patent almış Bingöl kavurmasının işletmecisi Doğan Koç, yerel girişimcilerin sorunları ve beklentilerini özetlediler,
  • Dünya ikincisi bal üreticisi Mücdettin Çakan ve arıcılık uzmanı M. Ali Kutlu, Bingöl’ün öne çıkan sektörlerinden arıcılığın sorunları ile ilgili beklenti ve sıkıntıları özetlediler,

Kaynak:

Bağış, Bilal (2018a). Yerelden Kalkınmayı Yeniden Düşünmek, Berkeley: Berkeley Pressbooks. ISBN: 9786139955152.

Bağış, Bilal (2018b).Yerelden Kalkınmayı Yeniden Düşünmek”, MPRA Paper 88012, Online at: https://ideas.repec.org/p/pra/mprapa/88012.html

* Bu çalışma, Dr. Bilal Bağış’ın, ilk edisyonu 2018’de yayınlanan “Yerelden Kalkınmayı Yeniden Düşünmek” adlı kitabının özetini sunmaktadır, Bağış (2018).

İTÜ’deki mühendislik lisansının (2006) ardından; Sabancı Üniversitesi’nde ekonomi yüksek lisansını tamamladı. Akademik eğitimini ABD’den aldığı burs ile University of California’da devam ettirdi ve 2014’te Ekonomi dalında doktorasını aldı. Dr. Bağış, akademik kariyerinin yanı sıra Akbank, Merkez Bankası, Yapı Kredi Bankası, THY, Globalwonks ve Monarch gibi yurt-içi ve yurt-dışı kuruluşlarda özel sektör tecrübesi kazandı. Yurt içi (Sabancı Üniversitesi) ve yurt dışındaki (University of California Berkeley) önde gelen üniversitelerde akademik ve mesleki bilgisini ders vererek aktarma fırsatı buldu. Lisans ve lisansüstü düzeyde ekonomi, matematik ve finans dersleri verdi. Aralarında Dışişleri Bakanlığı SAM ve SETA’nın da olduğu farklı kurum ve kuruluşlarda çalışmaları ve analizleri yayınlandı. Dr. Bilal Bağış, bugüne kadar, değişik üniversite ve kuruluşlarda akademisyen, ekonomist, stratejist ve danışman pozisyonlarında çalışarak; önemli tecrübeler edindi. Akademik çalışmalarını uluslararası finans, makroekonomi, iktisat politikaları analizi, kamu politikaları ve politik ekonomi alanlarında devam ettirmektedir.

Bir cevap yazın