Makro Sorunlar ve Mikro Çözüm Yollarına Artan İlgi – Bilal Bağış (İTD 112)


Modern iktisat politikaları ve ulusal uygulamalarına yönelik eleştiriler, son küresel finansal krizden bugüne daha kapsamlı ve yaygın bir tartışma alanı halini almış durumda, Bağış (2020). Öte yandan, küresel makro ve finansal sorunların maliyeti de gün geçtikçe artıyor. Bununla bağlantılı olarak da, ABD’de 2020 seçimlerinin önemli tartışma konularından birini de, yeni servet vergileri ve zenginlerin daha fazla vergi vermeleri gerektiği ile ilgili tartışmalar oluşturmaktadır. UC Berkeley’den iki akademisyenin yeni çıkan “The Triump of Injustice” kitabı, gittikçe görece daha az vergi veren zenginleri ile ün yapan ABD’de, şimdiden ciddi ses getirmiş durumda (Saez ve Zucman, 2019). Piketty’nin, süre-gelen, sermayenin getirisinin hep daha yüksek oluşunun getirdiği küresel eşitsizliklere dikkat çeken kitabı ‘21. Yüzyılda Sermaye’ de, şimdiden iktisat biliminin klasikleri arasındaki yerini almış durumda.

Son küreselleşme trendi ile birlikte, gelir dağılımında artan bozulma ve işsizlikteki artışlar da, küresel düzeyde ciddi rahatsızlıklar meydana getirmekte. Politikacılar da, politika uygulamalarındaki bu adaletsizlik ve becerisizlikleri; farklılıkları (etnik, mezhepsel ve dini vb.) körükleyerek kapatmaya çalışmaktalar (Eichengreen, 2018). Küresel ölçekte yaygınlaşan aşırılık yanlısı iktidarlar, artan şiddet eğilimi, fikir ayrılıkları ve korumacı eğilimleri bu trend ile açıklamak çok da yanlış olmaz.

Büyük resimde, 2008’deki Occupy Wall-Street hareketinden, son birkaç ayda Şili’de başlayan kitlesel hareketlere bir dizi protesto hareketinin arka planını oluşturan artan gelir ve servet eşitsizliği, 2008-2009 Küresel Finansal Krizi ve arkasındaki Ninja krediler gibi örnekler de son dönemde sıklaşan kapitalizmin isleyişi ile ilgili eleştiriler ve alternatif arayışlarını tekrar gündeme getirmiş görünüyor. Önemli bir grup ABD’li ekonomistin başlattığı Neoliberalizm sonrası iktisat forum yazı dizisi de ekonomi akademisyenleri arasında önemli bir etki yaratmış görünüyor…[1] Ekonomide artık yeni bir Reform ve Rönesans hareketine ihtiyaç olduğu tezine kadar geniş bir perspektiften eleştiriler şiddetini artırıyor.[2]

Küreselleşme sürecinin etkileri

1970’ler sonrası başlayan son küreselleşme dalgasının da sonuna geldik artık. Bu son küreselleşme dalgası ile, küresel gelir ve refah dağılımında eşitsizlikler haddinden fazla arttı. Ulusal ekonomiler, büyük oranda küresel uluslararası şirketlerin hegemonyasına girdi. Bu şirketlerin, dünyanın dört-bir yanından topladığı karlar da, birkaç yönetici ve sermayeyi elinde tutan %1’in, %0,1’in kasasına aktı. Harvard’dan Dani Rodrik’in de dikkat çektiği üzere, ilgili sektörler tam olgunlaşmadan dışa açılım sağlandığı zaman, küresel ekonomiye plansız şekilde katılalım dendiği zaman, tüm ekonominizi, piyasalarınızı birkaç büyük uluslararası şirketin egemenliğine terk-etmiş olursunuz, aslında.[3]

Yeni dönemde, küresel ekonomiyi domine etmesine kesin gözüyle bakılan Çin, bu dışa açılım ve küreselleşme sürecini daha doğru yönetiyor gibi. 1980’ler sonrası bizim gibi ülkelerin yaptığı kritik yanlışları tekrarlamıyor görünüyorlar. Ancak, aşırı korumacı ve uluslararası rekabet avantajını korumak için her politikayı mübah gören bakış açısı da duvara toslamış görünüyor biraz. Bu da bizi, bugünün ticaret savaşları ve korumacı politikaları konusuna getiriyor.

Diğer yandan, akademide, özellikle de son birkaç on-yılda, dünya gerçeklerinden kopuk teorik, kuramsal çalışmalar yerine, gerçek dünyadan gözlemler, deney ve uygulamalara dayanan deneysel iktisat (experimental economics), davranışsal iktisat (behavioral economics), alan çalışmaları (field trials) ve İslam iktisadı (Islamic economics) gibi yeni alanlara artan ilgi; iktisattaki değişimin ve yeni dönemde kendisini belli eden ihtiyacın da önemli bir kanıtı. Özellikle de 2008-09 Küresel Finansal Kriz sonrası belirginleşen Neo-klasik iktisadi anlayışa yönelik eleştirilerin de yeni bir halkası. 2019 yılının Nobel Ekonomi ödülü de, bu doğrultuda, küresel yoksullukla mücadele üzerine deneysel çalışmaları ile bilinen ABD’de çalışan üç ekonomiste verildi.[4] Küresel eşitsizliklerin arttığı, sermayenin yani paranın gittikçe görece daha fazla kazandığı; gelir eşitsizliği ve yoksulluğun sürekli arttığı, ilgili tartışmaların kronikleştiği bir düzene doğru gidilen bu yeni dönemde çokça ihtiyaç duyulan eşitsizliği azaltıcı politikalara ilginin yeni bir örneği idi aslında bu ödül de.

Söz konusu çalışmalar, son dönemde önemi ve popülaritesi sürekli artan kalkınma iktisadı ve yine artış eğilimi gösteren küresel gelir ve servet eşitsizliği ile yoksullukla mücadele için deneysel yaklaşımlar sunuyor. Sir Atkinson’dan, Thomas Piketty’ye; Stiglitz’den, Saez ve Zucman’a ve son olarak Banerjee, Duflo ve Kremer’e süren eşitsizlik üzerine odaklanan uzun akademik literatürün ve yeni çalışmaların yarattığı etki ve de giderek artan ihtiyaç, yeni dönemin yadsınamaz bir gerçeği. 2019 yılının ekonomi Nobeli de bu trend ile uyumlu ve anlamlı çalışmalara verildi. Neo-klasik iktisadi anlayışa yönelik eleştirilerin de yeni bir halkası aslında bu teşhis ve tanınma.

Complexity ekonomistlerinin de vurguladığı gibi; ekonomi, insan davranışlarını da içeren yönü ile diğer sosyal bilimlerden önemli oranda ayrışır. Bu yüzden de, ekonomi disiplini, son dönemde, heterojenlik de içeren, farklı kamu politikalarının bireysel yansımalarını iyi anlamayı sağlayacak yeni yaklaşımlar, yeni metotlar geliştirmekte ve uygulamaktadır. Deneysel özellikler, evrimsel oyun teorisi (evolutionary game theory) gibi yeni uygulama alanları, ekonominin farklı bir disiplin olarak yoluna devam etmesi sürecini destekliyor. Uygulamalı, davranışsal, gerçek dünyadan pratik mikro örneklere artan ilgi biraz da bununla ilgili.

Artan eşitsizlikler

Ekonomi biliminin değişen doğası, yeniliklere artan bu ilgi ve ihtiyaçlar şaşırtmamalı da. Nitekim, OXFAM’a göre, dünya genelinde, en zengin ve en fakir arasındaki eşitsizlikler her yıl artıyor. UNICEF ve UNDP verilerine göre, Dünya genelinde 1 milyar insanın yoksulluk sınırında yaşadığı; insanlığın yarısının günlük 2.5$’in altında gelirle yaşama tutunmaya çalıştığı farklı bir zaman diliminden geçiyoruz. Her yıl, henüz okul çağına gelmeyen ve basit tıbbi müdahalelerle kurtarılabilecek milyonlarca insanın hayatını kaybettiği; dünya genelinde 1.3 milyarın üzerinde insanın açlık sınırında yaşadığı (günlük 1.25$’in altında gelire sahip) bir dünyada yaşıyoruz.[5] Modern ekonominin merkezi ABD’de bile, U.S. Census Bureau verilerine göre, yoksulluk oranı %12’lerin üzerinde. Türkiye’de ise, TÜİK’e göre, yoksulluk oranı %4,4 seviyesinde. Gelir dağılımı eşitsizliğinde ise, resim biraz daha olumsuz.[6]

Bu verilerden de anlaşılacağı üzere, büyük resimde, insanlık, yüzlerce yıldır aldığı uzun ince yola rağmen, bugün hala yüzyıllar öncesinin kronik sorunları, temel sıkıntılar ile mücadelesini sürdürüyor.[7] II. Dünya Savaşı sonrasının uzun bir dönemine egemen olan (gerçeklerden biraz kopuk ve fazlasıyla entelektüel) Neo-liberal politikalar da bu sürecin olumsuz gelişimine ciddi katkılar sundu.[8]

Her yıl yüz-milyonlarca insanın yoksulluk, açlık ve hastalıklarla mücadele ettiği; milyonlarca çocuğun tedavisi mümkün olan hastalıklardan hayatını kaybettiği; temel eğitim, beslenme, su ve barınma, bankacılık ve temel haklar gibi belli başlı hizmetlere, haklara erişimin dünyanın birçok bölgesinde ciddi bir sorun olduğu gerçeği gün gibi ortada. Bu durum da, doğal olarak, ilgiyi örneğin yüzyılların kronik sorunlarından eşitsizlik ve yoksulluğa getiriyor.

2019 yılının Nobel Ekonomi ödülü tam da bu tür sorunlara eğilmekte idi[9]. Küresel yoksulluk ve eşitsizlikler ile mücadele için yeni deneysel yöntemler ile güvenilir, test edilebilir çözümler ve yoksullukla mücadele için etkin yeni yollar geliştiren üç ekonomiste ödül verildi. Küresel yoksulluk gibi makro bir soruna, deneysel yaklaşımlar yardımıyla, spesifik, yerel, bölgesel ve ulusal mikro çözümler öneren çalışmaları; sorunlara genelleyici bakış açılarının olası negatif etkilerini de ortaya koyuyor. Sorunların mikro temellerine inerek; daha basit ve spesifik sorularla yola çıkan üç ekonomist, her temel sorun için yerinde ve alan çalışmalarına dayanan deneysel çözümler öneriyor.

Ekonomi biliminin dönüşümü

Daha geniş bir perspektifte ise, ekonomi bilimi, insan davranışlarını da içeren yönü, verimlilik, dengenin önemi ve maksimizasyon yapan rasyonel bireylere odaklanması yönüyle diğer sosyal bilimlerden önemli oranda ayrışır. Piyasa mekanizmasının işleyişine aşırı bağımlı yapı da bir diğer önemli sorundur. Son dönemin Neo-klasik egemen ekonomi disiplinine yönelik eleştiriler ve deneysel, davranışsal çalışmalara artan ilgi de aslında bu değişim ve dönüşüm ihtiyacının bir sonucudur. 2000’lerden itibaren, Kahneman (2002), Shiller (2013), Thaler (2017) ve hatta Banerjee, Duflo ve Kremer’e (2019) verilen Nobel ödülleri örneğinde de görüleceği üzere; artık klasik rasyonalite varsayımı, verimlilik ve denge odaklı tamamen teorik yaklaşımlar yerini deneysel ve davranışsal bir bakışa bırakmış görünmekte. Ekonomi disiplini de bir anlamda kendi Reform ve Rönesans’ını içten yaşıyor.

Öte yandan, makroekonomi alanı ve makroekonomi çalışan akademisyenlerin, pop yıldızları gibi popüler olduğu bugün; ekonominin bir bilim haline gelmesi sürecinde, asıl olarak mikroekonominin ve mikro-ekonomistlerin, ekonominin küçük parçalarının işleyişi ve sorunların çözümü noktasındaki yenilikçi önerilerinin rolü oldukça fazla. Mikro devrim, reel anlamda olduğu kadar; ekonominin bir bilim olması yolunda teorik katkılar noktasında da yadsınamaz katkılar sundu.

Büyük resimde, mikro devrim; son birkaç yüzyılı, insanlığın birkaç binyıllık yakın tarihinden ayıran en önemli farklılıklardan biri olmaya da aday. Bu birikim, yaşam kalitesi, hastalıklarla mücadele, yeni dönemin kronik sorunları ile mücadele, bilim ve teknolojideki gelişmelerle kendisini daha açık belli ediyor. Diğer yandan, sıklaşan iletişim ve etkileşimin ürünü yeni ekosistem; yeni dönemin değişen ihtiyaçları, hastalıklar ve benzer mikro sorunlar için de çağın ihtiyaçlarına uygun farklı mikro çözümler sunulması ihtiyacını da doğurmaktadır. Tıpkı, 2008 krizi sonrası liberal batılı ekonomilerdeki makro-finansal istikrarsızlık ve borç sorunlarına mikro kanıtlar ve çözümler arayan Mian ve Sufi’in (2014) ‘House of Debt’i gibi, 2019 yılının Nobel ödülü de makro bir küresel sorun olan yoksulluğa mikro açıklamalar ve spesifik çözümler arayışına verilmiş oldu.

Büyük makro sorunların, küçük mikro uygulama alanlarına ayrıştırılarak; çözüm için yerinde alan uygulamaları geliştiren Nobel ödüllü bu üç ekonomist, ekonomi bilimine ve kullanılan tekniklere de önemli bir açılım getirmiş oldular. Her üç ekonomist de yoksullukların ve yoksunlukların farklı, derin mikro kökenlerini anlama ve analiz etmeyi amaç edinmekte; bu sebeplerin bağlantılı olabileceğinden yola çıkmaktalar. Deneysel alan çalışmaları gibi yeni yöntemlerle yoksullukların azaltılması ve önlenmesi için en etkili yolları bulmaya çalışan çalışmaları ön plana çıkarılıyor. Alan çalışmalarını, davranışsal iktisat ve sözleşme kuramı ile zenginleştirerek; neden belli çözümlerin işe yarıyor olabileceğini de inceleyen bu yeni bakış açısı, alternatif arayışlarını kısa vadede tatmin eden önemli bir alternatiftir.

Yoksul kesimin yaşamına en fazla katkısı olacak programlara karar verilmesi; hangi tür yatırımların öncelikle ele alınması gerektiği, hangi programların daha sağlıklı sonuçlar vereceği üzerine bu tür çalışmalar; uluslararası kuruluşlar ve gelişmiş ülkelere izlenecek yoksullukla mücadele programlarında ciddi destekler sağlar. Bu tür çalışmalar, aynı zamanda, küresel yoksullukla mücadelenin etkin yürütülmesi için, eğitim, sağlık, aşılama, trafik, finans ve hatta tarım gibi kritik sektörlerde önemli deneysel ve doğrudan uygulamaya dönük adımlar ve çözüm yolları üzerine ciddi çalışmalardır. Bu yolla da, küresel yoksulluk gibi önemli bir sorunu farklı alt başlıklarda çözülebilecek mikro parçalara ayırarak; çözüm yolunda, önemli liderlik yapmaktalar.

Nobel komitesi, 2019 yılında ödülü alan her üç ekonomistin, bu yolla, sorunları; tanımlanması, çözümü ve mücadelesi kolay sorunlar haline getirdiklerinin altını çiziyor.[10] Kenya ve Hindistan gibi az gelişmiş ülkelerde, milyonlarca çocuğa, eğitim destek programlarından, önleyici (preventive) sağlık hizmetleri noktasında sunulan ciddi desteklere (teşvikler) kadar bir dizi özel desteği kapsayan bu tür çalışmalar; doğrudan fakir, zayıf ve yoksul çocuklara yapılan yardımların; herkese sunulan bedava eğitim, ücretsiz kitaplar ve hatta ücretsiz yemeklerden nasıl daha etkin olabileceğini gösteren önemli çalışmalardır. Uygulamaya yönelik, pratik ve doğrudan yoksul öğrencileri hedef alan desteklerin etkinlikleri üzerine çalışmalar, bu açıdan da oldukça değerlidir.

İstikrarlı ekonomiler; sağlıklı büyüme ve gelir dağılımı adaletini garantiye almak için, makroekonomik istikrar ve denge ile ilgili analizler ile birlikte; mikro-ekonomik dinamikler, yeni denge arayışları ve ilgili analizleri de önceliklendirmeli ve önemli kaygılar listesine dahil etmelidirler. Mikro devrim, bu yönde de vizyon geliştiriyor.

İktisat politikası uygulamaları

Bundan daha 30-40 yıl önce çalışılması pek düşünülmeyen; kimsenin pek yanaşmadığı, son birkaç on-yılda ise önemi gittikçe artmaya başlayan bu yeni alanlar; bugün, artık ekonomi bilimi ve disiplinine yeni ufuklar açmış durumda. Yeni çalışmalar, kalkınma iktisadına; matematik, finans ve makro genellemeler içeren iktisat alanına; mikro ve gerçek dünya uygulamaları, daha sağlam yeni bir bakış açısı kazandırmış durumdadır.

Ekonomi gibi çoğunlukla makro genellemeler içeren bir alana son dönemde kazandırılan mikro ve gerçek dünya uygulamaları, daha sağlam yeni bir bakış açısı kazandırmış durumdadır. Standart olmayan genişleme adımları gibi parasal, servet vergileri gibi mali veya sendikalaşma da dahil yapısal politikalar dahil olmak üzere çeşitli kamu politikalarının, farklı dağıtım ve heterojen bireysel yansımalarının mikro etkileri akademinin de dikkatini gittikçe daha fazla çekmektedir.

Son dönemin ekonomi Nobelleri (ve daha genel anlamda da son dönemin alternatif ekonomik modellere ilgisi), aynı zamanda, ekonominin bir bilim olarak şekillenmesi ve yerinin sağlamlaştırılması noktasında da önemli bir öncü rol izlemektedir. Yukarıda sıralanan bu üç ekonomistin ve benzer mikrocu ekonomistlerin çalışmaları, ekonominin bir bilim olarak tanınmasını sağlayacak sağlam adımlardır.

Sağlam mikro temeller, yoksulluk, eşitsizlik ve büyümenin yanında; para politikası ve mali politikaların etkinliği ve krizlerle mücadelede kullanılabilecek, zengini daha zengin etmeyecek enstrümanların belirlenmesi noktasında da önemli katkılar sağlar. Evrensel temel gelir (universal basic income) ile Saez ve Zucman’ın (2019) yeni servet vergisi önerisi gibi yeni ve alternatif çıkışlar, ülkeler arası daha adil, evrensel ve demokratik vergi politikaları ile ilgili önerileri yeni dönemin pek de sıradan geçmeyeceğini gösteriyor.

Yeni trendlerin Türkiye için anlamı

Yukarıda da dikkat çekilen, yoksul bölgelerdeki öğretmen eksikliklerinin giderilmesi için yapılan çalışmaların ne kadar etkin ve yüksek verimlilik ile uygulanabileceğine yönelik uyulama örneklerinin Türkiye gibi ülkeler için anlamı ise daha farklı. Eğitim ve sağlık konusundaki harcamaların etkinliği, fırsatlar sunulduğu zaman artırılabilir; özellikle de çocuklara erken yaşlarda daha fazla sahip çıkılabilir. Bu örnekler Türkiye’de geçmişte etkin olarak kullanılan, ancak, sonradan bozulmuş, verimsizleşmiş ve etkisizleşen öğretmen okulları, YBO veya YİBO’lar gibi eğitim reformları, yeşil-kart gibi temel sağlık reformlarını hatırlatıyor olsa da mikro düzeyde önemli farklılıklar da içeriyor.

Küçük Anadolu şehirleri ve Türkiye geneli için ekonomideki bu yeni trendlerin ve bunun göstergesi olan Nobel ekonomi ödüllerinin işaret ettiği iki önemli noktanın altını çizmekte fayda var. Birincisi, sorunları genelleştirerek, her durumda ve herkes için aynı uygulamalar ile çözüme odaklanmak; verimsizlik, zaman ve kaynak kaybı getirebilir. Nokta atışı çözümler geliştirilmesi çabaları, yeni dönemde daha fazla dikkat edilecek önemli bir yeniliktir. Herkese hitap edecek bedava kitap dağıtma, eğitimin tamamen ücretsiz olması gibi genel politikaların işe yarayamayabileceği ile ilgili bulgular önemlidir.

İkincisi de, teori ile pratiğin uyumu ve projelerin veya uygulanan metotların gerçekte faydalı olup olmadığı; beklenen veya hedeflenen sonuçları pratikte verip vermeyeceği ile ilgili objektif kontrol mekanizmaları da bir o kadar önemlidir. Konvansiyonel olarak daha çok teorik uygulamalara odaklanan, ekonomide, son dönemde doğrudan gerçek dünya uygulamalarına ilgi artarken; uygulamaların ve sonuçların yerinde kontrolü de bu doğrultuda hayati önem kazanıyor. Bunun önemli bir parçası da ulusal ve bölgesel ölçekte uygulanan politikaların, uzun vadeli kalıcı çözümler getirip getirmediği ile ilgili değerlendirme metotlarıdır.

Büyük makro sorunların, küçük mikro uygulama alanlarına ayrıştırılarak; çözüm için yerinde alan uygulamaları geliştiren üç ekonomist Banerjee, Duflo ve Kremer, böylelikle, ekonomi bilimine ve kullanılan tekniklere de önemli bir açılım getirmiş oldular. Teori ve uygulamanın uyumuna inançları, network teorisine (network theory) ilgileri ve katkıları, kalkınma iktisadında kabul gören randomized controlled trials (RCTs) uygulamaları ve uygulamalı bilimlere katkıları da bir o kadar önemlidir. Bu adımların ve zengin bakış açısının, ulusal ekonomi politikaları ve refah artışlarına; fırsat ve gelir eşitliği gibi temel konularda katacağı çok şey olduğu kesin.

Ancak, ekonomi biliminin, gerçek dünya sorunlarını daha iyi anlama ve daha geçerli çözümler sunmak için; yeni dönemde, psikoloji, sosyoloji, tarih, siyaset ve hatta hukuk gibi yakın ilgili alanlarla daha iyi entegre olması ve hatta veri-bilimi gibi yeni alanlardan da daha etkin faydalanabilmesi de gereklidir.

Gelinen noktada, kesin olan bir şey de, yoksulları, dezavantajlı grupları ve geride kalanları ‘kaybedenler’ diye sınıflayarak; onları göz ardı ederek müreffeh bir medeniyet kurmanın mümkün olmadığı gerçeğidir, Banerjee ve Duflo (2011) ve Banerjee ve Duflo (2019). Modern, müreffeh medeniyet projeleri ve sürdürülebilir ekonomiler, ancak ve ancak, zayıflar ve yoksullar için de fırsatlar sunularak sağlam temeller üzerinde oturtulabilir ve devamlılığı sağlanabilir.

Kaynaklar

Bağış, B. (2020). Modern İktisat Düşüncesi ve Ulusal Ekonomi Politikaları Üzerine, (forthcoming).

Banerjee, A. ve Duflo, E. (2011). Poor Economics: A Radical Rethinking of the Way to Fight Global Poverty, New York: PublicAffairs, ISBN: 978-1586487980.

Banerjee, A. ve Duflo, E. (2019). Good Economics for Hard Times: Better Answers to Our Biggest Problems, New York: PublicAffairs, ISBN: 978-1610399500.

Eichengreen, B. (2018). The Populist Temptation: Economic Grievance and Political Reaction in the Modern Era, Oxford: Oxford University Press, ISBN: 978-0190866280

Mian, A. ve Sufi, A. (2014). House of Debt: How They (and You) Caused the Great Recession, and How We Can Prevent It from Happening Again, Chicago: University of Chicago Press, ISBN: 978-0226081946

Saez, E. ve Zucman, G. (2019). ‘The Triumph of Injustice: How the Rich Dodge Taxes and How to Make Them Pay”, New York: W. W. Norton & Company, Inc. ISBN: 978-1-324-00272-7.

 

[1] http://bostonreview.net/forum-xi-summer-2019

[2] Elliott, L. (2017). Heretics welcome! Economics needs a new Reformation, Online at: https://www.theguardian.com/business/2017/dec/17/heretics-welcome-economics-needs-a-new-reformation

[3] http://rodrik.typepad.com/dani_rodriks_weblog/2013/10/on-premature-deindustrialization.html

[4] 2019 yılının Nobel Ekonomi ödülü küresel yoksullukla mücadele ile ilgili çalışmaları nedeniyle, her 3’ü de küresel ekonomik düzenin ve ekonomi eğitiminin merkezi ABD’de çalışan Amerikalı ve Fransız ekonomist Esther Duflo (MIT), Hintli-Amerikali Abhijit Banerjee (MIT) ve Michael Kremer’e (Harvard) verilmiş oldu.

[5] United Nations Development Programme. “Sustaining Human Progress: Reducing Vulnerabilities and Building Resilience.” Human Development Report, 2014. Web Accessed February 25, 2015; United Nations Inter-agency Group for Child Mortality Estimation (UN IGME). “UNICEF: Committing to Child Survival: A promise renewed.” UNICEF, 2014. Web Accessed February 25, 2015

[6] En yüksek gelire sahip %20 ile en düşük gelire sahip %20’nin geliri arasındaki fark.

[7] Bkz: Graeber, D. (2012). Debt: The First 5000 Years, New York: Melville House Publishing, ISBN: 978-1-933633-86-2

[8] Elliott, L. (2017). Heretics welcome! Economics needs a new Reformation, Online at: https://www.theguardian.com/business/2017/dec/17/heretics-welcome-economics-needs-a-new-reformation

[9] https://www.nobelprize.org/prizes/economic-sciences/2019/press-release/

[10] https://www.nobelprize.org/prizes/economic-sciences/2019/press-release/

İTÜ’deki mühendislik lisansının (2006) ardından; Sabancı Üniversitesi’nde ekonomi yüksek lisansını tamamladı. Akademik eğitimini ABD’den aldığı burs ile University of California’da devam ettirdi ve 2014’te Ekonomi dalında doktorasını aldı. Dr. Bağış, akademik kariyerinin yanı sıra Akbank, Merkez Bankası, Yapı Kredi Bankası, THY, Globalwonks ve Monarch gibi yurt-içi ve yurt-dışı kuruluşlarda özel sektör tecrübesi kazandı. Yurt içi (Sabancı Üniversitesi) ve yurt dışındaki (University of California Berkeley) önde gelen üniversitelerde akademik ve mesleki bilgisini ders vererek aktarma fırsatı buldu. Lisans ve lisansüstü düzeyde ekonomi, matematik ve finans dersleri verdi. Aralarında Dışişleri Bakanlığı SAM ve SETA’nın da olduğu farklı kurum ve kuruluşlarda çalışmaları ve analizleri yayınlandı. Dr. Bilal Bağış, bugüne kadar, değişik üniversite ve kuruluşlarda akademisyen, ekonomist, stratejist ve danışman pozisyonlarında çalışarak; önemli tecrübeler edindi. Akademik çalışmalarını uluslararası finans, makroekonomi, iktisat politikaları analizi, kamu politikaları ve politik ekonomi alanlarında devam ettirmektedir.

Bir cevap yazın